Anticipation

“Hiçbir gerçek onu görmemeye çalışmaktan daha acı verici değildir” (Goethe).

Bütün bu hikâye korku ile başladı. Bedenim alarm veriyor ve en ufak değişikliği korku olarak algılıyordu. Teknik adı panik atak. 2006’dan beri düzenli terapi ve 2006’dan beri adı konulmuş biçimde fotoğraf çekme el ele. Her tarafa fotoğraf makinesi ile bakmak istiyormuşum. O sıralarda hoşuma giden tek şeymiş.

“Çünkü fotoğraf makineleri bütün renkleri gri tonuna (renk değil) çekiyormuş. 9’lu ölçekte 5 numara yani. Simsiyahın da bembeyazın da ölçümü griymiş. Bu yüzden ona göre ayarlama yapmak gerekiyormuş ki, her şey gerçek rengine ve ayrıntısına ait olsun. 9 numara makine ile güneşe bakmak gibiymiş.”

Çünkü aslında canım öyle istedi. Çünkü hissetmek istedim. Çünkü hissettiğim şeylerin başkasında da karşılığının olduğunu görmek istedim. Çünkü çalarak, yazarak ve göstererek ben buradayım demek istedim. Bütün bunları derken, önce yalnızca mızırdanmalarım vardı. Sonra zamanla konuşmayı öğrendim, dil öğrendim. Bu dillerden en çok işime yarayanı sanat oldu.

Çünkü; yaptığında, oluyorsun. Yaptığın şey her ne ise o oluyorsun. Varlık buluyorsun. Olmaktan korkmak yerine kendi yolunu yürümeye başlıyorsun. Çünkü; yaptığında, kendini de yapıyorsun, kendini de eyliyorsun. Yaparken kendi kendini kuruyor, kurguluyorsun. Yolumuz, yaptıklarımıza karar kılıyor.

“Sen aslında o teknik çalışmaları yaparken kendi zihninin kilitlerini açıyorsun. Egzersizin kendinden çok, kendi yapabilirliğini keşfediyorsun.”

Bütün bu süreç içerisinde bana sınırlarımı en çok gösteren şey müzik oldu. Tabii ki o sınırın bir adım ötesini merak ettiren de oldu. Hala çalışırken ve çalarken, müzik ile arındığımı, verdiğim her nefeste kendi içime yaklaştığımı biliyorum. Bu noktaya gelmek için de çok uzun bir yolu yürümem gerekti, çok sancılı. En sancılı ve umutsuz yolum. Mutluluk saplantısıyla girdiğimiz hangi yoldan geri dönebildik.

“İlk açın her zaman yanlıştır. Yerini değiştir, tekrar bak. Sonra istiyorsan ilk baktığın yere geri dön.”

Bakış, bakış açısı, oturduğun yerden kalkmak, konforunu bozmak derken iş fotoğrafa vardı. Kimse tarafından biçimlendirilmemiş bir ifade aracı olduğu için fotoğraf çekerken kendimle buluşabildim. Unutmamak için çekmeye başladım. Sonra benim için hikâye anlatmanın en temiz yolu olduğuna karar verdim. Fotoğrafla edindiğim bakış açısı, yaşamsal anlamda da bana bir zemin sağladı.

Benim gördüğümü sen de gör, benim sevdiğimi sen de sev demek çok hoşuma gitti. Gördüğümü olduğu şekliyle değil, bana hatırlattığı hislerle paylaşmak, iletişimimin bir biçimi oldu. Fotoğraf kendi hislerimi aktarabilmemim en dolaysız yolu şu anda.

“Bir sergi daha yapsana sen”